“Evlatçım” demişti rahmetli babam, başım omzunda, ellerim avcundayken. “Evlatçım, çok acı çektin bu dünyada, yüzün hiç gülmedi…”

            Babam bu cümleleri kurduğunda ben daha otuz beşimdeydim. Eşimden boşanıp baba ocağına geleli iki sene ya olmuş ya olmamıştı. Aman aman sıkıntılı bir hayatım yoktu. Şikâyetçi de değildim yaşantımdan. Hayat denilen duraktan fazla beklentim yoktu, beklentisi olmayan insanlar genelde mutlu olurdu. Bende mutlu olan şanslılardandım. Evde annemin eksikliğini doldurmaya çabalıyor babama yol arkadaşı oluyordum. Ama babam bana kızıyor, “Evlen çoluk çocuğa karış” diyordu. Beni sevmesindendi zaman zaman ettiği sitemler. Korkuyordu tekne kazıntısı kızını kötülerin egemen olduğu dünyada yapayalnız bırakmaktan. Bende onu hoş görüyor, gönlünü hoş ediyor, söylediklerini kulak arkası ediyordum. Mutluydum onunla aynı evi paylaşmaktan ve aynı havayı solumaktan.

O gece benimle konuşurken hastaydı babam. Ne zaman hasta olsa buna benzer cümleler kurardı. O geceyi diğer günlerin tekrarı sandım, daha önce söylenen birbirinin aynı cümlelerin çoğunu dinlemedim, huzuru soluyarak uyudum. Babamın ertesi günün sabahına öleceğini bilseydim, haftalarca uyumasam bile gözlerimi kırpmaz, dizlerinin dibinden ayrılmaz, sarılarak onu dinler ve onu ne kadar çok sevdiğimi söylerdim.

            Ne kadar da hızlı geçti zaman, şimdi babamın gözlerini yumduğu yaştayım. Hala hayattayım ve hala baba ocağındayım. Üç beş hane dışında kimse kalmadı buralarda. İnsanlar ya şehre ya da ötelere göçtüler. Hasrete ve yalnızlığa dayanamadı, atadan kalma kerpiç evler bir bir ya yıkıldılar ya da uzuvlarından parçalar kaybettiler. Bahçeler bakımsız, sokaklar ıssız, insanlar yalnız…

            Yıllar oldu, kapımdan bir insan girmeyeli ve eş dostla muhabbet etmeyeli. Varsa yoksa mektuplar… Sabah erkenden uyanıyorum, kahvaltımı yapıp mektuplara sarılıyorum. Sabahları babamın anneme, onu kaybettikten sonra yazdığı satırları okuyarak başlıyorum, öğleden sonra onun ağzıyla yazdığı yanıtları soluyorum. Babam bu satırları hangi ara yazdı bilmiyorum ama iyi ki yazmış, bu yaşımda onları bu satırlar sayesinde soluyorum ve kâğıttan bedenlerine sıkı sıkı sarılıyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir